... atalarımızın “Çam sakızı, çoban armağanı” diye ifade ettiği gibi bizim de elimizden gelen iki satır yazı yazmaktı. “Sürçü lisan ettikse af ola” diye bir söz var. Biz de “Sürçü kelam ettikse af ola.”
Bir yeri görmek için seyahate çıktığımda, mutlaka bir okula uğrarım. Atalarımız “Bülbülün yüz türküsü var, doksanı gül üzerineymiş” diye boşuna söylememiş.
Emekli bir eğitimci olarak okulları akademik bilgiden çok, eğitim veren yerler olarak gördüm hep. Dünyada her mesleğin bir okulu vardır ama “İnsan olma okulu” yoktur. İşte bu açıdan eğitime öğretimden daha çok değer veren bir öğretmendim.
Yolumuz Tokat’ın Turhal ilçesine düşünce, önce şehri tanımaya çalıştım. Bu kısa süre içinde olacak bir şey değildi. Ancak az da olsa “malumat” sahibi olmak, sonraki çalışmalar için bir basamak olacağı kanaatinde olduğumdan şehri biraz dolaştım.
Nihayet mavi tabelasında “Atatürk Ortaokulu” yazan “Eğitim Yuvasının” önüne geldiğimde kendimi birden okulun içinde buldum.
Güneşli bir gündü ve aniden bir binaya girdiğimden etraftaki kişiler ve eşyalar önce bir karaltı, sonra siluet daha sonra da asıl eşkâlleri ortaya çıktı.
Görevli bir beyefendi yanıma yaklaşıp “Birini mi aradınız, size nasıl yardımcı olabiliriz?” diye soru yönetince; iki günlük yol yorgunluğunun da verdiği gaflet ile “Müdür Bey ile görüşecektim” dedim. Görevli kişi bana önce biraz baktı. Sonra “Müdürümüz kadın” dedi. Biraz durakladıktan sonra bana dönerek “Onunla görüşmek ister misiniz?” diye sordu.
Bütün bu konuşmaların ardından koridor başında bulunan Okul Müdürü Keziban Özcan Hanımefendi beni makamına davet etti. Okulun son günleriydi. Bir eğitimci ve idareci olarak bu zamanları zorluğunu biliyordum. Emekli bir öğretmen olduğumu öğrenince itibar edip bizi davet etti.
Kısa bir tanışmanın ve orada olmamın sebebini izah ettikten sonra bölge ve eğitim ağırlıklı bir sohbete başladık.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki eski bir eğitimci olarak “Gözümüz arkada kalmayacak” diye düşündüm. Çünkü Keziban Özcan Hanımefendi sadece bir eğitimci değil, değme kültür insanlarına taş çıkartacak bir müktesebata yani sağlam bir kültürel alt yapıya sahipti. Şayet okulun son günleri ve mesai saatleri içinde olmasaydı eğitim-öğretim hakkında uzun süre sohbet edebilirdik.
Bölgeyle ilgili önemli görüşmeler yaptık. Bize ayrılan yerin bundan sonrasının darlığından bu mevzuya şimdilik girmeyeceğim. Ancak tarihini benim de bilmediğim bir zamanda “Coğrafya ve İnsan” başlığı altında bir konuyu ileri bir tarihte kaleme almayı planladım. Tabii burada asıl kaynak değerli eğitimci ve Okul Müdürü Keziban Özcan olacaktır.
Keziban Özcan Hanımefendi bulunduğu coğrafyaya çabuk intibak etmiş, tabiri caizse bulunduğu yer ile hemhal olmuş bir eğitimci olarak kendisini tebrik ederim. Ve zât-ı alîlerinden; hem okul, hem de bulunduğu ilçe olarak çok şey kazanacakları kanaatindeyim. Çok yönlü eğitimci az bulunur. Genelde “Öğretim ağırlıklı” bilgilerle donatılmış olduğumuzdan başka “muhitlerde” bazı konularda zorluk çekmiş olmaktayız.
Keşke her ilçede Keziban öğretmen gibi biri bulunsa. Böyle eğitimcilerin sayıları arttıkça ülkece işimiz daha kolaylaşacak, yarınlara daha güvenle bakacağız.
Kendilerini tanıdığıma çok memnun oldum. Yine atalarımızın “Çam sakızı, çoban armağanı” diye ifade ettiği gibi bizim de elimizden gelen iki satır yazı yazmaktı. “Sürçü lisan ettikse af ola” diye bir söz var. Biz de “Sürçü kelam ettikse af ola.”
Keziban Özcan Hanımefendi’ye bundan sonraki hayatında sağlıklı, huzurlu ve başarılı seneler dilerim.
Zeki Ordu