MECNUN VE LEYLÂ VEYA BEKLEYENLER

Söylendiği gibi “divane” değildi. Çölde ilerleyişine bir mana veremeyen ahalinin uydurduğu bir şeydi. Böyle can havliyle kavurucu bir sıcağın altında nereye yürünürdü ki?

Yürüyordu Mecnun... Adımları kararlıydı. Sanki çölü geçmek gibi bir vazife edinmişti kendine. İçinden neler geçiyordu kim bilir? Belki de bir “çile” dolduruyordu. Hani dervişler tekkede yaparlar ya… Belki Mecnun’da çileyi çölü geçmekle dolduracaktı. Kolay mı “asıl” hedefe ulaşmak.

Meşhur söz vardır, “Şüyuu vukuundan beter” diye. O misal çölde yürüyen Mecnun’a akıl erdiremeyen ahali, “Bu sevdalı” derdi. Sevdalı olmasına sevdalı da bir “faniye” değil. Kim nereden bilecek bu inceliği.

Bu söz kulaktan kulağa ulaşır ve karar verilir. Çölün sonunda güzel bir kız vardır. Adı Leylâ…

Herkes Mecnun’un yürüme sebebine gerekçeyi bulmuştur. Bu söylenti Mecnun’un kulağına da gelir ama aldırış etmez. Tıpkı Leylâ’nın aldırış etmediği gibi.

Ve yürür Mecnun…

Doğru yolda, doğru istikamete doru…

LEYLÂ

Leylâ her gün pencere kenarında oturmaktadır. Birini bekler gibi. Soranlara bir sebep açıklamaz. İnsani ihtiyaçlarını dışında terk etmez bulunduğu yeri.

Leylâ’nın bu hali yayılır bütün beldeye. Ardından tahminle yapılır. Ve hüküm: “Birini bekliyordur!”

Leylâ bekliyordur zaten. Zamanını. Her şeyin bir zamanı olmalıydı. Kavuşmak için sabretmek lazımdı. Sonra onu alıp götürülerdi beklediğine.

Vuslatı bekliyordu Leylâ.

Vasıl olmak istediği şeyi kimse bilmiyordu. Bu da Leylâ’nın çilesiydi. Eskiler “Çekmeyen ermez” demişler. Bu çile çekilecekti.

“Birini bekliyor” sözü Leylâ’nı kulağına da geldi. Ama o hiç duruşunu bozmadı. Bekledi, beklediği şeyi. Zamanı…

Derken…

Leylâ’nın birini beklediği sözü Mecnun’da ulaştı. Tebessüm etti içinden Mecnun. Mecnun biliyordu ki çilenin bir kaidesi yoktu bilinen. İçinden “Demek Leylâ’da böyle çekiyor çilesini” diye geçirdi Mecnun.

Gün geldi…

İkisi de ahalinin tahmin ettiği gibi birbirlerine değil, kavuşmak istediklerine kavuştular.

Mesuttular...

Nasıl mesut olmasınlar, mutlulukları ebediydi artık. Bize ise kıssalarını yazmak düştü.