İbrahim Çubuk’un “İmleç” adlı bir kitapta bir hikâyesini okumuştum. Yazıyı okuduktan sonra “Bu yazı tek olamaz, mutlaka başka çalışmaları da vardır” diye düşündüm. Çünkü hikâyenin kurgusunda “Ben de bu işlere yatkınım” mesajı satır aralarında veriliyor.
İBRAHİM ÇUBUK
Hemen hemen herkesin aile hayatının dışında yaptığı, yapmak istediği, hedeflediği, bazen de planladığı şeyler vardır. Bunlara her dönemde bir isim verilmiştir. Kimine göre “hobi”, kimine göre “merak”, kimine göre “sosyal dinlenme” kimine göre de kendince bulduğu başka bir isimdir.
Asli vazifesinin dışında kim ne yapıyorsa yapsın; şahsına, ailesine, bulunduğu cemiyete ve ülkesine bir zararı yoksa kimse bunlar için olumsuz ifadeler kullanmaz. İstisnalar hariç…
Ben de mükellef olduğum işlerin haricinde okul ziyaretleri yaparım. Altı yaşında okula kaydolup, altmış yaşında okulu terk eden biri için normal bir durum. “Bülbülün yüz türküsü vardır doksanı gül üzerinedir” diye bir söz vardır. Yani insanlar en çok kendine yakın bulduğu faaliyetlerde bulunur.
Ziyaret ettiğim, okullardan biri de Ünye Şehit Cemal Mutlu İlkokulu’dur. Burada görevli arkadaşlarımın çoğunu zaten görev yaptığım yıllardan tanırım. Zamanla yeni gelenler ile de tanıştığım için “Dostluk çemberi” zamanla daha da büyümektedir.
Ne zaman bahsettiğim okula gitsem bir sıcaklık hissederim. Aklıma “Mekânları şereflendiren içindeki kişilerdir” sözü gelir.
Her okula uğradığımda İbrahim Çubuk Bey’in makamına uğrarım. Hatta ilk olarak orada kalırım biraz. İbrahim Çubuk Bey, mütebessim çehresi ile gelene yabancılık hissi uyandırmaz. Kim olura olsun ona hatırlı misafir gibi davranır. İyi bir dinleyicidir. Hatta ara sıra yaptığı açıklamalarla dinlediğini belirten cümleler kurar. Çok kısa ve isabetli yorumlar yapar. Az cümle ile çok şey ifade etmek bir başarı hatta marifettir.
Ne zaman yanına gitsem, aynı güzellikte muamele ile karşılaşırım. İnsan bu; hasta olabilir, morali bozuk olabilir, bir problemi olabilir. Ancak İbrahim Bey şayet böyle bir durumu varsa da size belli etmez. Zaten her kişi muhatabını rahatsız ettiğini sezer. Başka bir ifade ile istenmediğini anlar. Bu durumda sessizce oradan uzaklaşır.
İbrahim Bey’de gördüğüm en önemli özellik kendisinde kibir alametleri yoktur. Çoğumuzun en küçük başarıları bile “habbeyi kubbe” yaparak anlatırken, o normal bir şeymiş gibi davranır.
Özellikle ilkokullarda ders saatleri içinde öğretmen bulamazsınız. Resim, müzik, beden eğitimi ve yabancı dil öğretmenleri haricinde kişiler çok az bulunur. Bir de o derslerin öğretmeni hangi sınıfa girmişse o sınıfın sınıf öğretmeni boştadır. Bunun dışında okulun tamamını teneffüslerde görebilirsiniz.
Bundan dolayı ilkokullarda en kolay ulaşabileceğiniz kişiler idarecilerdir.
Bahsi geçen okulda öğretmenler arasında samimi bir hava vardır. Herkes sözünü esirgemeden söyleyebilir. Böyle bir müsamahanın olduğu okulda görev yapmak çok güzel bir histir. Bunda idarenin de katkısı olduğunu düşünüyorum.
İbrahim Çubuk’un “İmleç” adlı bir kitapta bir hikâyesini okumuştum. Yazıyı okuduktan sonra “Bu yazı tek olamaz, mutlaka başka çalışmaları da vardır” diye düşündüm. Çünkü hikâyenin kurgusunda “Ben de bu işlere yatkınım” mesajı satır aralarında veriliyor.
İbrahim Bey sevdiğim bir arkadaşım ve meslektaşım. Hafızam bana ihanet etmediği müddetçe onu unutmayacağım. Kendisine bundan sonraki hayatında sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum. Meslek hayatında da başarılar…
Hülasa İbrahim Bey güzel insandır.
Kısmetse yine uğrarım…
Zeki Ordu